Yasakçı zihniyetlere karşı,daha doğrusu 'yasaklara' karşı her zaman Don Quijote olmak istemişimdir.Kimi zaman bunu başarabilmişimdir de...İnternetin kullanılmaya başlandığı Körfez Harekatı yıllarından itibaren yeni bir dünyanın içine çekildiğimizi kuşak olarak çok hızlı bir şekilde algıladık.1senede bilgisayar edindik,2 senede yaşlıların 'komputır' diye seslendikleri dilleri oldu,3 senede 'fıstık' gibi paketlerde satılan internet alemini satın aldık.Çevir seslerini beklerken yaşadığımız heyecanları,'paketim' yok '146'yı çevir nidalarını unutan varsa bir adım öne çıksın,çıkarken de lütfen ayağına dikkat etsin.Ne diyorduk;yasakçı zihniyetler sizin,bizim,onun,bunun gibi herbir şey ile ilgilenirler ve bizim gibi 'gelişmeye çalışan ama dikiş tutturamayan' ülkelerde bu ilgilerin dikkatlerini yönelttiklerinin genelde üstleri karalanır;çünkü tek tek uğraşmak yerine modern dünyanın gereği olan 'kitlesel' harekete bir yerde bunu da dahil etmek gerekmektedir.
Kitlesel hareketlerin doğdumuz yüzyılda başlayıp,içinde bulunduğumuz ikinci yüzyılda daha da bir hareketlendiğini fark etmemek elde değil.Savaşların kitlesel olduğu,dünyanın 'tepsi' şeklinde olduğunun kabul edildiği ülkelerde bile 'KÜREselleşmeden' bahsedildiğini,kitap okurken içerideki televizyondan gelen bomba seslerini hepimiz biliyoruz,bu sebeple rahat olabiliriz;gevşeyin...Kitlelerin gücünden korkmanın gerekliliğini karınca filmlerinden hatırlıyoruz;atasözlerimiz ellerin sayısıyla ilgili matematiksel bilgiler de ekliyor.Fakat benim değinmek istediğim kitlesel dünya otobanında seyreden insanların,çıkış yollarını tarayan gözleri internet çıkışına çok fazla odaklanmıştır;gerek sahil yollarına gerekse de çevreyoluna çıkan en nacizane çıkış odur çünkü...Bu sebeple ademoğlu çoğu kez yalnızlığını bu 'blog' denen absürd-komediye bırakmıştır;bunu söylüyorum çünkü ne ben bir Brecht'im ne de sen bir Camus'sün(KAMU diye okumayın,kamuoyu yoklaması yapılır)...Tamamlacak olan varsa buyursun gelsin,ben bu yeryüzündeki düzenlerin herhangi birisinde bunu tamamlamak istemiyorum.