İnsan ancak hayalleriyle yaşar ve biraz yaşamaya başlayınca tüm hayallerini kaybeder...VOLTAIRE...

6 Mart 2011 Pazar

TAMAM MI?

   Yasakçı zihniyetlere karşı,daha doğrusu 'yasaklara' karşı her zaman  Don Quijote olmak istemişimdir.Kimi zaman bunu başarabilmişimdir de...İnternetin kullanılmaya başlandığı Körfez Harekatı yıllarından itibaren yeni bir dünyanın içine çekildiğimizi kuşak olarak çok hızlı bir şekilde algıladık.1senede bilgisayar edindik,2 senede yaşlıların 'komputır' diye seslendikleri dilleri oldu,3 senede 'fıstık' gibi paketlerde satılan internet alemini satın aldık.Çevir seslerini beklerken yaşadığımız heyecanları,'paketim' yok '146'yı çevir nidalarını unutan varsa bir adım öne çıksın,çıkarken de lütfen ayağına dikkat etsin.Ne diyorduk;yasakçı zihniyetler sizin,bizim,onun,bunun gibi herbir şey ile ilgilenirler ve bizim gibi 'gelişmeye çalışan ama dikiş tutturamayan' ülkelerde bu ilgilerin dikkatlerini yönelttiklerinin genelde üstleri karalanır;çünkü tek tek uğraşmak yerine modern dünyanın gereği olan 'kitlesel' harekete bir yerde bunu da dahil etmek gerekmektedir.
   Kitlesel hareketlerin doğdumuz yüzyılda başlayıp,içinde bulunduğumuz ikinci yüzyılda daha da bir hareketlendiğini fark etmemek elde değil.Savaşların kitlesel olduğu,dünyanın 'tepsi' şeklinde olduğunun kabul edildiği ülkelerde bile 'KÜREselleşmeden' bahsedildiğini,kitap okurken içerideki televizyondan gelen bomba seslerini hepimiz biliyoruz,bu sebeple rahat olabiliriz;gevşeyin...Kitlelerin gücünden korkmanın gerekliliğini karınca filmlerinden hatırlıyoruz;atasözlerimiz ellerin sayısıyla ilgili matematiksel bilgiler de ekliyor.Fakat benim değinmek istediğim kitlesel dünya otobanında seyreden insanların,çıkış yollarını tarayan gözleri internet çıkışına çok fazla odaklanmıştır;gerek sahil yollarına gerekse de çevreyoluna çıkan en nacizane çıkış odur çünkü...Bu sebeple ademoğlu çoğu kez yalnızlığını bu 'blog' denen absürd-komediye bırakmıştır;bunu söylüyorum çünkü ne ben bir Brecht'im ne de sen bir Camus'sün(KAMU diye okumayın,kamuoyu yoklaması yapılır)...Tamamlacak olan varsa buyursun gelsin,ben bu yeryüzündeki düzenlerin herhangi birisinde bunu tamamlamak istemiyorum.
  

26 Şubat 2011 Cumartesi

Aforizmalarına AĞla...

   Sevginin dostluğunu kabullenip,doğurduğu acılara sahip çıktım.Niye mi?Sürüldüğüm toprakların yeni bir kıta olduğunu keşfedemeyecek kadar sarhoş ve bitabdım.Yaşayacağım bir evin hayali içindeyken kaldırımların hasretini duyumsamak nedir bunu bilemezsin;bilemediklerini anlatmayı ben mevsimlere bıraktım...Korkularımın hepsi birden deri değiştirdiler;senin ya da sevdan için değil,delilikte...Çünkü bilirsin ya,onlar seni onunla sevdi(ler)...Öğütlere kulak vererek sevdim seni;annem şevkati öğretirken,babam sevda uğruna söylenen mert vecizeleri sürükledi.Bakışlarımın yelkenlerini,sevgilerimin küreklerini çoktan serdim,çekip gittim.Yeni ufukların getireceği rüzgarları,onun getireceği dalgaları istemiyorum.Ben senden fırtınaları,anaforları,girdapları istiyorum.Sert denizlerin yoğurduğu hamurların lezzetini ve tuzunu ben bilirim...Yalın ayakların çıkardığı seslerden ürkmeyi bıraktım,en saf haliyle damarlarımı açıyorum sana...İçinden akıttığım kanların kalbime gitmesine ise bir son veriyorum;öyle ya sen gittikten sonra damarlarım eskisinden daah da dar.Sarhoşluğu kendine güvenen bakışların anlayamaz,ıslanmış gözleri silmenin gerekliliğini de...Gölgelerin içinden süzülüp gelen hayaletlerle olan ahbaplık,senin dilin,bakışın,kalbin ve aklın arasındaki samimiyetten çok daha öte...Bunu da anlayamadın,bu yüzden seni sana bıraktım.
   Ellerimle doğumuna tanık oldum,dağlara,tepelere koşmana da...Düştüğünü de ,sendelediğini de gördüm.Soğuk suları kana kana içtiğini de...Şimdi ne yapıyorsun?Ölü doğmanın getirdiği ruhsuzluğu yaşıyor,buz gibi suların ellerini yaktığını hissetmiyorsun bile.İlk kalbi verirken,ölümsüzlüğü anlattığımı asla bilemeyeceksin,sonradan edindiğin tüm kalpler senden birer canı alıp götürecekler.Çok sevdiğin insanların hepsi senin yüzüne çaresizce bakacaklar,sen onlardaki çaresizliği üstüne bile alınmayacaksın;içindeki öykünün bir rüyaya sunulan ağıtlar olduğunu asla anlamayacaksın.İsmimi bulamayacağın yerlere saklayacak,hediyelerini verirken açtığın çekmecelerden beni uzatacaksın ve sen ,sen bunu anlamayacaksın.Elindeki çizgilerle fal bakacaksın,belki geleceğine de ama unutma,o çizgilerin anlattıkları,senin üstünü karaladıklarına attığın çentikler olacak...Okuduğun kitaplarda anlayamadığın yerlerin altını çizmelisin ve rüzgarı dinlemelisin;çünkü ben ılık rüzgarlara söylenmiş destanların kahramanıyım.Bunu da anlamayacaksın,bu yüzden boş sokakları sana bıraktım.
   Gözyaşlarının içinde hapsolmanın çaresizliğini ve yalnızlığını kaderin olarak yaşıyorsun.Yelin alıp götürdüğü küllere,savrulan alevlere tanık oluyorsun.Yokuşlardan aşağı inerken ardına bile bakmıyorsun;çünkü ne bir hikayen ne bir kahramanlığın ne de bir destanın var.Tanık olabileceğin durumların sanığı olmaktan yoruluyorsun;maktüllerin psikolojisini geri geldiğin yerlerde arıyorsun ve yakalanıyorsun.Sevdanın kelepçeleri takılıyor kollarına,çok sıktığı için istemiyorsun.Kafana yediğin darbeler,konuşman için yapılan baskılar seni hiç yıldırmıyor;çünkü sen özgürlüğün tadını hep kafeslerde alıyorsun.Uçamayan kuşların acizliğini yaşıyorsun,sonsuzluğun verdiği hisler varken baktığın zeminlerden anlam çıkarıp onu düşünüyorsun;sen gökyüzüyle ne zaman dost olacaksın?Sen kendini uzun yolların koynuna atarken,onların seni geri getirmeyi bilmediğinden hiç bahsetmiyorsun.Siyah beyaz bir öykünün içindeki renk olamazsın.Bunu da anlamayacaksın,bu yüzden ab-ı hayatı sana sundum...



                                                                                   SEVGİNLE KAL...

22 Şubat 2011 Salı

   Bir yokuş...Çıktıkça tükeniyor,um...Bir sıcak;dokundukça ürperiyor-um...Bir giz;paylaştıkça çözülüyor-um...Bir kelebek;hissettikçe uçuyor-um...Bir sen;sevdikçe büyüyor-um...

10 Şubat 2011 Perşembe

Yazılmaması Gereken Ne....

   Hayata 'tek başına gelip,hayattan tek başına giden'lerden olmayı hiç istemezdim.Herkesin bir yerinden çekiştirdiği fırtınaların tam ortasına düşmeyi ise hayal bile edemezdim.Ne duygularım kar ediyor,ne de yazdıklarım...İçimden geçenler hep bir yansıma,hep bir sızıntı diye düşündüm;değilmiş.SENİ YANIMDA GÖRMEYİ İSTEDİM.
   Kollarımın kimlere sarıldığına,ayaklarımın sensizlikle dolu numaralarıyla attığı adımlara,soluduğum havanın senin de soluduğun şey olduğuna kendimi bir türlü inandıramadım.Kaldırdığım kadehlerde,ısmarladığım mutsuzlukların tariflerinde hep seni buldum.Bir göze doğru baktığımda seni çizgilerle sınırlayan o kalem satırlarını göreceğim diye korkarak yaklaştım ve kör oldum.Nağmelerin  cıvıltılarındaki mutluluk çağrılarını işitmemek içinse sağır...Yapım eklerinden nefret ettim;'yalnız' gibi bir kelimeyle kendimi anlatırken -lık ekine ihtiyaç duymama sebep olmamalıydı;iki ismi yanyana getiren isimlerin gizemini çözmeye çok yaklaşmıştım ki kendi isminde başardığın o birleşmeyi,iki farklı isimde yapamadığını gördüm.SENİ YANIMDA GÖRMEYİ ÇOK İSTEDİM.
  Bir yaş daha büyümenin ikimize de faydası yok;kalbime de olmadığı gibi...Yönümü bulamadığım anlarda dizginlerimi kimin tuttuğunu nasıl görebilirim?Belki bir şiir,belki bir şarkı,belki de bir resim bırakabilirdin bana fakat hatıralar hiç mi hiç olmadı!Bir başka  sene için çentik eklediğim hayatımda anıların,saçın,kokun ve özlemin ne beni ne de seni tamamlayacak bunu biliyorsun.Benim yaşadığımı ne halkalarımdan ne de kabukların üstündeki ifadelerden anlarsın;benim yaşadığımı ancak aldığın nefesin süresi içinde anlayabilirsin;nerede,nasıl,ne zaman yaşadığım ise atan kalbinde gizlidir.SENİ YANIMDA GÖRMEYİ HEP İSTEDİM.
   Ne duyguların ne de hislerin tercümanı olur sevgilim;mütercim olmak için yola çıkan aşık,senin dilini çözmeye çalışırken kül olur kaybolur.Bir çöl fırtınasının,düşen bir çığın,esen bir tayfunun içinde kendimi kaybetmek istedim;kim bilir belki sana olan aşkımı duyabilmen için onlara ihtiyacım var.Arşınladığım yollar,yazdığım yazılar belki de kırdığım kalpler hep sana ulaşmak için,bunu bil yeter.Ve ihtimallerle beraber SENİ BU GECE YANIMDA GÖRMEYİ İSTEDİM.
   Unutma sevgilim;ne sarhoş gözleri aşkın şarabıyla tanışmamış gözler anlayabilir,ne de buğulanmış bu gözleri parıl parıl parlayan güneşli gözler...

21 Ocak 2011 Cuma

Denize Açılacaksan Fener Işığını Görmeyi Bileceksin!

   Bir ada düşün!Hayır;emir kipi kullanmıyorum...Düşlerinde gördüğün,hissetmeye çalıştığın hep bir 'ada'...Bir adaya sıkışmış gibi hissediyorsun kendini...Gemilerin uzaklardan geçerken,içinde sürülen hayatın zorluğu seninkinden fazlayken,hep bir yardım bekliyorsun.Turkuaz rengi o sulara kendini bırakmayı denedin mi?Her insan,attıkları kadar tuttuklarından da mesuldur;bu yüzden herkese 'atıp tutma' demeyi çok istemişimdir.Sana verebileceğim tavsiyeler olabilir mi acaba?Bir ada istediğini söylüyordum.9.senfoninin iniş çıkışları gibi her gece tüylerini ürperten sesler duyuyorsun,bunları tanıımlamak isterken dikkatle dinliyorsun,çok sevdiğin kuşları bile öttükleri için sana çok saçma gelmeye başlıyor.Suya bakınca dibini görmek seni hiç rahatlatmıyor;derinlerde olan biten hayattan korkuyorsun.Gözlerinde söndürdüğün hayatın seni alev alev yanan hayatlardan uzak tutuyor.Hindistancevizlerinin altında oturuyorsun,gölgesi sana kıvanç dolu gelmiyor.Adanın içlerindeki tepelerin eteklerindeki çamları istiyorsun,gidemiyorsun.Denizi görmek istiyorsun,gemileri,martıları,özgür olan her zerreyi...Kuşlardan korkuyorsun!Şu yazıda beni bırak,seni istediğim gibi yaratayım...
   Eline,kırık bir saz niteliğindeki kalbini alıyorsun.Her gün o tropik sularda yıkamaya çalışıyorsun onu;çitiliyorsun ne bir kir çıkartabiliyorsun ne de bir günah...Sen yedi günahın,yedi günün hesabını ne zaman yapabildin?Yediden yetmişe her şeyi kaybetmenin sebebini kendine mi soracaksın,sayılara mı?Beraber olduğumuz günler hatırlıyorsun,o zaman da adalara bakardın;fakat kendini Titanic gibi hissederdin.Roller zaman içinde değişiyormuş,bunu da öğrendin!Çaresizsin;avladığın balıklar,yengeçler seni doyurmuyor.Büyük balığa kudretini küçük dediğin balıkların verdiğini öğrenme fırsatını yakaladın;buna sevinmeliyim....Beni hiçbir zaman yanında götüremedin;öyle olsaydı baktığın o enginliklerde beni boğmak istemezdin.Gözlerini boğ,saçlarını boğ,ellerini boğ,ama kendini sakın engin denizlerle bir tutma...İlk haftanda yüzmeyi denedin;pekala çok ileri gidemedin...Geri döndüğünde dalgaların hiddetlendiğini gördün;dalgaların sana doğru hızla çarptığını,oturduğun sahile vuruşlarından anlayabilirsin fakat....Görmüyor musun onlar bile seni gördüklerinde hiddetlerinden kendilerini kaybedip,yok ediyorlar.Thetis gibi hissettiğin günleri anıyorsun,Akhilleus yaratmıştın,bu doğru...Bir farkla: Bana verdiğin ölümsüzlükten sonra kendi kalbini yıkamayı unutmuşsun galiba;oradan yaralandığını çok sık görüyorum...Seni izliyorum ben; her gün her gece,dem-be-dem...Aşkı yaşadığını zannediyorsun,şu ıssız adada bile...Çok gençsin,çok toysun küçüğüm...Hatıralarımızı kime anlatacağız?O yalnızlıkta,dilden dile dolaşması gereken bir destan oluşturmayı başarabilecek misin?
   Aşkın 'akustik' halini mi çalacaksın?Adada,ıssız,yalnız...Sahil şarkılarından oldum olası hoşlanmadığımı biliyorsundur,bu yüzden bir daha sakın deneme!Belki 'beni' çalıp gidebilirsin;sahilde yaktığımız ateşin etrafına oturduğumuzda kalbimi onun içine atacağım,sen gittikten sonra orada uzanacağım ve seni o adada bensiz,hissiz,üç tarafın denizlerle bırakacağım;evet,seni yarımadaya bırakacağım.Geçecek tek bir yerin,ilerleyecek tek bir çıkış noktan olacak ve orada benim oturduğumu göreceksin.Zamanın herhangi bir noktasında geçmeyi başaramadığın 'ben',heybetimle senin karşında duracağım.Göreceksin ki,denizler seni anlayacak.Sonun kötüye varacak,sıtmalara yakalanacaksın.Ellerin uzanacak,eteklerime tutunacaksın...Daha çok toysun küçüğüm;ne bu hastalıktan ne de illetlerden kurtulabileceksin.Hayal edemedin,hep berbat,işkence diyetli rüyalar gördün,seni uyardım,yapamadın...Sen yeni doğduğunda kulağına benim ismimi fısıldamışlardı;biraz büyüdün,anaokulunda ilk hecelerini benim baş harfimle oluşturdun.Okula başladın;ilk yazılarının başlığının ilk harflerini büyük yazmayı bile bilmezken,beni nasıl büyüteceğini bilerek okudun.Lise yılların sana gelen buhranların vızıltılarıyla dolu geçti;gençliğinin ilk çağlarını cesur yüreğinle,benimle yaşadın.Üniversiteye gitmeyi anlamsız buldun,seyahatlere çıktın,her köşeyi geçtiğinde benimle buluştun.Şimdi ise yaşlanıyorsun sevgili,buı adada yalnız,ıssız,sedasız...Kendine savaş aletleri yapıyorsun galiba,beni gördüğün yerde vuracaksın,böylece o kara parçasına tutunup özgürlüğüne kavuşacaksın.Planlarınla ilerliyorsun...(DEVAMI GELECEK...)Sen geleceksin...

VAZGEÇTİM....

Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kız oğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,baktabul
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e,
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama.


William Shakespeare ...(Işıklar içinde yat YÜCEl USTA...)

14 Ocak 2011 Cuma

Sende Daha Yeni Yeni...

   İsimlerinizi hatırlamaya çalışıyorum;b...,e....,z...,k...,a...,daha da niceleri...Anmaya çalıştığım bu adların gel-gitlerini düşününce de değişik tablolarla karşılaşıyorum.Kİmisi,gülistana gizlice giren bir keçi tırnağı fidanıyken,kimisinin tohumları çoktan yeşermişti;kiimileri ise tamamen gonca bir güldü...Eninde sonunda hepsi gülistana gelmek için yarışmışlar,oraya ulaşmanın bir yolunu bulmak için çabalamışlardı.Kimisi,bahçevanların usülüne göre yetiştirildi,bazısı kökünden koparıldı.Gülistanın değerini bilenler ise hep orada kalmak için çaba gösterdiler;öyle ya en soğuk havalarda,en sert koşullarda bile onları koruma altına alan bu yerdi.Siz nerede olduğunuzu,hangisi olduğunuzu hiç mi hiç düşünmeyin;yüksek ökçeli düşüncelerinizin boyunu biraz kısaltın,bu yeter...
  Terk etmeyi,aklınızdan birilerini silmeyi,bunu yapmanın bile bir zarifliği olduğunu düşünemiyorsunuz,hiçbir zaman da düşünemeyeceksiniz;çünkü...Çünkü siz kendinizi değerli sanarken başkalarının da aynı oranda değerli olabileceğini düşünemeyenlerdensiniz.Ne bir eksik,ne bir fazla diyerek sürdürdüğünüz yaşamınız, ikili kelimesinin 'oyun'a değil, 'ilişki' sözcüğünün başına geldiğinde anlamlı olacağını 'sevgi' eğitimi seanslarınız boyunca kazanamamış,medd-cezir sularının oluşturduğu,geçici kıyı gölcüklerinde yaşayan birer canlısınız;nadide olabilirsiniz ama hala kıyıya vurduğunuzu anlamamış bir haldesiniz...Sonrasında boşuna çırpınmayın;oradan geçerken üzerine basılan herhangi bir şeye dikkat etmeyi çok zaman sevmemişimdir.Yalanların en ciddisini,'ben hayatımda hiç...' diye başlayan cümleleri söylemeyi her zaman bir görev bildiniz.Size verilen sadakat görevini yerine getirmiş olmakla övündünüz hep; günün birinde anlamlandıramadıklarınız görev başında uyurken gerçekleşti ve siz kaybettiniz...Aslında kimse kazanmadı,pekala ikimiz de sırt dönmeyi biliyorduk;fakat sizler sırtını dönen bir insanı arkadan bıçaklamanın cazibesini kapılarak sürüklendiniz...Kolların bacaklardan bağımsızlığını,aklın zihinden ayrı kıldığı özgürlüğünü ben size anlatamadım,siz bana zaten bir şey anlatmadınız;belki birinizi,belki ikinizi belki de hepinizi ayrı tutuyorum;zaten siz 'hariç' tabelasını 'girilmez' levhası ile hep karıştırmıştınız.
   Kokuları unutmayı,isimleri sayamamayı,bunca yıldan sonra geride anlatılacak hikayelerin bir türlü tamamlanamamasını öğrendim.Akıllarınızın cezasını çekmeye hiç yanaşmadınız,şimdilerde ise sizi sürgünlere gönderiyorum.Attığınız mesajların ihtiva ettiği bir tuş boşluğu değildi;gerçekten içine düştüğünüz boşluğu görüyordum.Yapılması isteneni dikte etmekte bile pek bir acemisiniz;cevabını bilmediğiniz soruları sormakla bunu yapamazsınız!Bununla birlikte bu yazıyı artık bitireyim;daha fazlası için hazır hissettiğinizde size dönerim...