İnsan ancak hayalleriyle yaşar ve biraz yaşamaya başlayınca tüm hayallerini kaybeder...VOLTAIRE...

1 Aralık 2010 Çarşamba

SONSUZLUK SENFONİSİ...

  Coşkun nehirlerimin günden güne kuruduğunu hissediyorum;çılgınca kükreyen çağlayanlar bırakmıştın bana...Nehirler kururken ormanları,o bereketli akışı da kaybediyorum.Deniz kıyısında da artık bir şey yok;ne dökülen bir nehrin verdiği o canlılık ne de delice sahili döven o meşhur dalgalar...Kıyılarda  güzellikleri görmeye gelen insanlar da yoklar;sen ve ben onları da çoktan kaybettik. Hatırlar mısın gökyüzünün bizi kıskanıp gürlediği o geceyi?Hani sen korkmuştun da  aradığın sığınağın yanıbaşında olduğunu bilerek kendini bırakıvermiştin...Senin yanından ayrılmanın ne demek olduğunu bilmediğim günlerdeki kaçışlarıma mı ceza keseceğiz yoksa senin bana yalnız gelmediğine mi? Eksik,yüreğimizin çarptığı her anda bize hissettirilendi.Gökyüzünün çığlıkları, arkadaşlarımızın yüzleri, sahildeki topal martı, geçtiğimiz karanlık o sokak ve oradaki yalnız bisiklet bize hep bunu hatırlattı;biz hatırlamadık.
BELKİ de ÇOKTAN TERK EDİLMİŞTİK...
   Elimizin altında kaç yüzümüz vardı?Kaç defa sevmiş,kaç defa sevilmiştik...Önemli olan birbirimize ait olmak değil,birbirimizin yerine geçmekti,olmadı....Bir defa gözlerimin içine bakıp 'evet,bu sen olmalısın' dediğinde ben çoktan 'senin istediğin' olmuştum.Sonsuzluğun çağrısına kulak verdiğimizde duyduğumuz şarkı da bunu bize hatırlatmıştı;belki de sadece cehennem melekleriydik...Hiç kaçışlarımı,hissettiklerimi,sana ulaşmak için kaç seneyi devirdiğimi,seni kaybederken kaç senemi daha elimin tersiyle ittiğimi düşündün mü?Ya da başını yastığa koyup,çıkmaz sokaklarda kaybolduğun o anlarda gözlerinden süzülen damlaların sesine kulak verdin mi?Aynı şarkılarda hislenip,yine aynı şarkılardı birbirimizi unuttuk mu?Kendini 'çok' sevdirerek gittiğini,gelmek isteyip sadece emeklediğini sen 'de' yaşadın mı?
                                                              EN HİSLİ ANLARINDA AVAZ AVAZ SUSTUN MU?
   Konuşmalarımızın içinde isimlerimizi aradık mı?Beş dakika önce oturduğun koltuklarda ufka bakarken ben,yalnızlığa yürüyen bir çok...İki anı öncesi sen,kavuşmalarımın....Tamamlamamam için bir neden say dediklerinde sadece seni söylüyorum.Seni söylerken dünyanın en barışcıl,en saf türkülerini söylüyorum,seni severken temiz yüzlü çocukları,yeşil bir çayırın içindeki tomurcukları seviyorum.Senin ismini anarken,dolunayın ışığını içime doldurup,bekleyen aleme hayatı sunuyorum.Seni kalbimde saklarken,tüm yaralarımı,bütün ayazlarımı sandığa kaldırıyorum bir kere daha....
                        NEDENLERİ SORARKEN EDENİ BULUYORUM...
   Gurbetteki tüm bestelerde seni buluyorum.Yaralı kuşlardaki koyu merhemleri elime alıyorum ve günah Tanrısına kendi ellerimle sunuyorum.Muhayyel bahçelerimdeki günah meyvesi olmanı öyle çok istedim ki!O ağacın altında oturup sadece gölgelenmek uğruna hala fotoğraflara bakıyorum;yırtık,yanmış,eskimiş,ruhunu kaybetmiş...Takvimlerden günleri,haftaları,bazen de ayları atıyorum;sen benden hiç gitmemişsin...Bİr yerlerden kopup geldiğini hissettiğin anlarda dökülen bir tel saçının hissi için neleri feda edeceğimizi bir düşün.Aynaya her baktığında yanağına gelen bir buse hisset;karşında duran yüzün yanına bir yün daha koy...Dön demeye utandığın anlarda özlendiğini yaşa;geri dönüşler için zamana ihtiyaç olmadığını anla.Gözlerini her kapattığında açılan bir çift göz gör;sana bakan,sana dokunan,sana kopup gelen...Unutmak isterken etrafındakilere bir bak,bazen bir dostla bazen de avuçiçlerindeki heyecanla ben gelirim...
ARKANA BAKARKEN GÖRDÜKLERİN,ÖNÜNDEN GEÇİP GİDENLERİ SANA GÖSTERMEZ...
   Şans değil belki ama bir yaşam daha istiyorum.Biliyorum sen de istiyorsun;kırılmış çerçevelerin içindeki resmi değil mutluluğun tablosunu...Bir kaç beden öncesine almayı yaşamı,hatalarımızın toplamından çıkanların sıfır etmediğini...Düşlüyorsun;düşlerken ne bir harikalar diyarına gidiyorsun ne de bir lunaparka...Bir kanepe çıkıyor karşına;sen orada hastalıklı halinle oturuyorsun bense kapıdan girip çıkıyorum...Beyaz sayafalar istediğin defterler arzuluyorsun.Kalemi beklerken gelen meltemle tüm sayfalarını kaybediyorsun,sayfaların altından çıkan kalem...Hikayelerin sonunu tamamlamak isteyen çocuk heyecanı yaşamak istiyorsun.Kaybettiğin gülüşlerin uzaklarda el salladığını görüyorsun,hepsi bu.Suretlerin kaybolmasını diliyorsun.Dileklerin şartlarla beraber geldiği o dersi hatırlıyorsun,araya giren '-' çözmüş oluyorsun.Yüzeye çıkmak isterken acele davranıyorsun.Kimi zaman boğulmaların can bağışlayıcı olabileceğini unutuyorsun,karaya bile vuramıyorsun.Selam söylemek niyetin.Kelamların çok önce birileri tarafından 'edildiğini' aklının ucundan bile geçirmeden...Islıkların verdiği cesareti kendinde buluyorsun.Tıpkı güllerin defter yapraklarında bulduğu güç gibi;kuruyacak,solacak,dökülecek...Bir dem vurmak istiyorsun kadehlere.Diplerde unutulan şarapların nasıl katılaştığını hiç görmemişsin.
                        YOLLARIN NEREYE ÇIKTIĞINI BİLMEDEN YAŞADIK...
   Hayatın kestirmelerini kullanmamız,doğru yollardan saptırdı.Kadehlerin içinde yüzen balık olalım derken,deryaların içindeki minik adacıklar olduk;barındırdığımız hayatların bir tanesi bile kalmadı...''Başka türlü bir şey benim istediğim,ne ağaca benzer ne de buluta...''Işıklar içinde yat sevgilim....